Osuruk Çiçekleri

Hiç bir şeyi yoktan var edemez insanoğlu. Dostluklarını bile…

Çocukluk zamanlarımda gördüğüm o çiçeği hatırlıyorum da; Morumsu, kokusuz, kısa boylu ve tepesinde dut veya böğürtleni andıran etli bir çiçeği vardı galiba. Neden osuruk çiçeği derlerdi hiç bilmezdim. Kokmuyordu çünkü.

En azından bu yer ve gök arasında bulunan her şeyin sonu var. İhmal edilenler ise daha çabuk ölecektir elbet.

Fiziki yaş itibarıyle ağır ağır olgunluğa girdiğim bu dönemlerde, bir bahçıvan edasıyla buduyorum yola, yoluma eğilmiş ağaçları. Eskide kalmalı, terk edilmeli o gözünü budaktan sakınmayan delikanlılık. Yavaşlıyoruz artık. Yaralanıyor, yaralar alıp, yavaşlıyor ve yoruluyoruz.

En büyük kayıp vakit kaybıdır bence! Zirâ bildiğimiz her şey zaten ölmekle meşgul.

Büyük birer çember çizerek dönüyoruz ayrı ayrı merkezlerde. Nasıl başladıysak, öyleyiz şimdi, öyle olacağız ve aynen öyle bitecek! Kaşık aynı kaşık, tas aynı tas, çorba aynı çorba… Bir şeyler değişecek, bir şeyler kurtaracak bizi çemberimizden diye bol keseden hayaller kurduk oysa.

Ne değişti ki? Kaşık aynı kaşık, tas aynı tas, çorba aynı çorba bu sofrada. Sen al makasını bahçıvan.. Kes o dalları hemen. Çünkü bu yolda daha çok tur atacaksın. Unutma ki vakit kaybıdır en büyük kaybın. Eğer ihmal edersen, eninde sonunda yolunu tıkar o dallar.

Osuruk çiçekleri bile yeter yolumun kenarlarına. Yararı yoksa da zararı yoktur en azından.

Birer çember çizerek dönüyoruz başka başka merkezlerde. Hayatın tadı değişmez, öğreniyorum ağır ağır bu gerçeği. Tek değişen ondan aldığımız tat olmalı hı?

Koş Forrest, koş, koş! : “Run Forrest, run, run!” – Forrest Gump [1994]

Tanıdıklara rastlarım bu çemberde. Durur ve bir iki laf edip devam ederler. Belki durmamışlardır da. Belki onlarla aynı yönde döndüğümden öyle sanmışımdır bazen. Rastladıkça gaz verip giderler. Osurup rahatlatırlar içlerini.

Dostluk denen o süslü şey bile basit bir dengeden ibarettir. Hiç bir şeyi yoktan var edemeyiz. Nehirler bile ağır ağır çalar götürür toprağı peşinden denizlere. Her gelen bir şeyler götürür bizden.

Ah bir de beklentilerimiz var ki… İnsanız işte!
İnsanız, ağır ağır beli bükülen ırmaktan öte!

 

Yorum bırakın