Tıkır Tıkır Atıyor Kalbim

Değişmeyen tek şey değişimdir der eski düşünürler.

Yıl 2007. Bizler daha bir mevsim bile değişmeden dünyamızı değiştirebileceğimizi sanıyoruz. Umuyoruz. Veya  bir sabah uyanıp, her şeyin değiştiğini fark ederek dehşete kapılıyoruz.

Değişimin bu kadar hızlı olması bizi nereye götürür, hangi duvara toslarız bilmiyorum.
Ama, şimdi ben bir densizlik edip, çok eski bir atasözümüzü, en azından beş dakika için değiştirmek istiyorum:

“Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” >>> “Bana eposta gönder, sana kim olduğunu söyleyeyim”

Birini tanımak (veya etiketlemek) için, onun ne tür müzik dinlediğine, ne okuduğuna, ne giydiğine, ne yediğine. falan dikkat ederiz değil mi?

Artık bu kadar yorulmaya ve zahmete gerek yok! Eposta listene al ve sana yolladıklarına göre tart onu (veya kendini).

Bana içinde “bu maili tüm sevdiklerinize yollayın…” yazan mesajlar atın…
Bana hangi işgüzarın, ne zaman ve nasıl yaptığını “bilmediğiniz” sunumlar (pps) yollayın…

Bana üzerinde binlerce kişinin adresinin birer ısırık izi bıraktığı “orta malı” yazılar-mesajlar yollayın…

Ve sürekli böyle davranın, bunun gibi mesajlar atın ki, önce mesajlarınızı, en sonunda da sizi listemden sileyim.

Sakın ha kendiniz bir şey yazmayın!
Yormayın o nadide ellerinizi.
Sakın ha o çok önemli vaktinizi harcamayın.
Ben buradayım, atın onları bana, atın, tutuyorum.
Ben buradayım…
Sahi, ben burada mıyım?
Sordunuz mu bunu hiç?

Neyseee! Listenizdeki o kadar kişiye nasıl soracaksınız değil mi ayrı ayrı hatırlarını?

Kopyalayın-yapıştırın-dağıtın-“forward edin”.. Rahatlatın vicdanınızı.

Önceden hiç olmadığı kadar kişiye aynı anda ulaşın.

Önceden hiç olmadığı şekilde, aynı anda bir sürü kişiyle msn’de muhabbet(?) edin.

Teknolojik oyuncaklarımız (yahut efendilerimiz), boyayıp cilalayıp birer teneke kalp taktı sanırım hepimize.

Klayve tıkırtılarından başka ses yok göğsümüzde…

Masa başı sohbetlerimizde klayve tıkırtılarından başka ses yok!

Belki Vefa değil müteveffayımdır artık.

İki nokta üstüste ve birkaç ayraç kapatmayı yanyana koyup, birkaç tıkırtıyla “çok üzgün” bir görüntüye sahip olursunuz.

Belki de yetişebilirseniz, tabutumu tıkırtılarla taşırsınız, tıkırtılardan ibaret yürekleriniz üzgün, tıkırtılardan ibaret küreklerinizle, sanal mezarıma, sanal toprak atarsınız artık.

Duygular ne kadar ucuzlamış fark ettiniz mi??

Üşenmeyip, bu epostayı buraya kadar okuyan sevgili dostum!

Acep tam da bu satırlarda okkalı bir küfür savursam üzerine alınır ve bu mesaja bir cevap yazar mıydın?

Ama, buraya kadar okumuş, üstelik cevap yazacak kadar “ayık” olan bir arkadaşa neden kötü söz söyleyeyim değil mi?

Hem buraya kadar okumamış olsan bile, kötü söz söylememin kime ne faydası var?

“forward” laflar, kopyala-yapıştırlar hariç olmak üzere; Laf sahibinindir, öncelikle sahibini tarif eder!

Evet, laf sahibinindir. Ve yüreği pıt pıt atmayıp, tık tık tıkırdayan da benim aslında.

“Dinime küfreden müslüman olsa bari!!” deyip cezamı verin o zaman!

Herkese “esaslı” selam sevgilerimle.

Yorum bırakın